Mahkeme kararlarını “karar” haline getiren asıl bölüm “gerekçedir”.
Gerekçe, herkesin sustuğu, mahkemenin konuştuğu son noktadır.
Ama bizde hukuki anlamda ne kadar doyurucu gerekçeler, orası tam bir muamma!
Dahası, gerekçeyi kim yazar; mahkeme hâkimi mi; stajyer hâkim mi, zabıt kâtibi mi; hepsi mi, burası da ayrı bir tartışma konusudur.
Daha da öteye gidin, o gerekçeli kararın hâkim tarafından okunmamış olduğunu gösteren, pek çok bariz hata da vurabilir yüzünüze.
Velhasıl…
Gerekçeler bu manzara içinde çoğu kez gerekçesiz haldedir.
Hukuk davası ise önünüzdeki dosya; kararda iddia ve savunma özetlenir, toplanan delillerden bahsedilir, tanık beyanları aktarılır…
Nihayet kürsü hâkiminin mesleki yeterliliği doğrultusunda son kısımda gerekçeye gelinir ki, bazen bakarsınız gerekçe dediğiniz şey üç satırlık cümle…
Ceza davası ise önünüzdeki dosya; bu kez de savcılığın iddiaları, sanık savunmaları, dosya kapsamı, yine tanık beyanları uzun uzadıya anlatılır.
Son kısımda ise mahkemenin kanaati, kararına dayanak oluşturduğu gerekçe…
Tatmin edeni ve doyurucu olanı vardır.
Bomboş basmakalıp cümlelerle geçiştirileni…
Lisansüstü tez olacak kadar ama giderek ender örneklerine rastlayabildiğimiz alkışlanası kararlar da vardır.
Bir sürü laf salatasına boğulanı da!
Gerekçe önemlidir.
Mahkeme, yazdığı gerekçeyle rüştünü ispat eder.
Zaten bir mahkemenin yazdığı gerekçe; dosya kapsamına, vicdana, delillere ve hukuka uygun ise üst mahkemelerden de onanır.
Gerekçe, gerekçe gibi değilse ya istinaf ya Yargıtay kararı bozar ve gönderir geri.
Haliyle…
Önceki gün Sözcü Davası’nın gerekçeli kararının yazıldığı düştü gündeme.
“165 sayfalık gerekçeli karar tamamlandı” diye verilmiş haber.
165 sayfa…
Giriş, gelişme, sonuç.
Giriş ve gelişme dediğimiz kısım yukarıda bahsettiklerimiz…
Dosyanın geniş mi geniş bir özeti…
Gerekçe 165 sayfa derken sanmayın yani 165 sayfa delil var, delillerin tartışılması var, hangi delilin hangi delile üstün tutulduğunun izahı var!..
Mahkeme dev gibi dosyayı özetlediği zaman elbette 165 sayfanın büyük kısmı sanık beyanları, tanık beyanları, savcılık makamının iddiaları, toplanan deliller gibi pek çok bilgiyle dolup taşacak.
Basına yansıyan habere göre Sözcü davasında verilen kararın gerekçesi şöyleymiş:
“…Zaman Gazetesi’nin kapatılmasından sonra örgüt tarafından algı faaliyetlerini yürütme görevi Sözcü Gazetesi tarafından yapılmaya çalışılmıştır….Gazetenin her ne kadar örgütle arasında organik ve hiyerarşik anlamda bağ yok ise de kamuoyunda örgütün stratejileri doğrultusunda algı faaliyetleriyle bilerek ve isteyerek örgütün amacına hizmet ettiği, bu kapsamda Sözcü medya kurumunun FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yardım eylemini işlediği tüm dosya kapsamında toplanan delillerden anlaşılmıştır…”
Yargı süreci devam ediyor.
Zaman ile Sözcü’yü yan yana koymak…
“Her ne kadar örgütle arasında organik ve hiyerarşik bağ yok ise de… bilerek ve isteyerek örgütün amacına hizmet ettiği…” diyebilmek…
Zaman ile Sözcü’yü hiç okumamış olmak demek aslında.
Siyah ile beyazı, gece ile gündüzü, kış ile yazı aynı potada eritmek…
Ki yıllarca Fetö’nün maşalığını yapmış Zaman’dan yayın organı diye bahsetmek bile zül iken; gerçek bir yayın organı olarak basın ve cumhuriyet ilkelerinden taviz vermeksizin yıllardır camiada ayakta kalmaya çalışan Sözcü’yü aynı kefeye koymak…
İkisini bir tutmakla aslında Sözcü’nün itibarını zedelemek…
Bakalım istinaf ve Yargıtay ne diyecek…
Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davalarında olduğu gibi, geren gerekçedir bizdeki kararların kamuoyu gündemine oturan bazıları…
Bu gerekçe de tıpkı onlar gibi bol sayfalı, uzun uzadıya anlatımlı ama kısa gerekçeli; bakalım üst yargı organları nasıl bir nokta koyacak?