Misafir on kısmetle gelir, birini yer dokuzunu bırakır. İşte böyle algıya sahip bir toplumun üyeleriyizdir. Farklı kültürlerde “misafir odası” diye evde pek kullanılmayan ama hep temiz ve özenli tutulan bir alan var mıdır? Bilmiyorum. Misafirin bereketine inanır, hiç tanımadığımız insanları “Tanrı misafiri” diye bağrımıza basar, baş tacı yapar ve evimizdekini önüne sereriz. Tek amacımız memnun etmek, ürkek yüreklere yalnız olmadıklarını hissettirmektir.
Temel değerlerimizden biri olarak öğretildi hep misafirperverlik. Toplumsal dayanışma, imece usulü yalnızlığı paylaşmak, yaban olanı bağrına basmaktır kastedilen. Toplumumuza özgü, gurur duyduğumuz bir geleneğimizdir ve farklı medeniyetlere attığımız en büyük farktır bu samimi hallerimiz. Batı kültürünün yalnızlaşan insanlarını coşkuyla içimize katmamız, sıcakkanlı tavırlarla soğuk ve mesafeli insanların kabuklarını kırıp aramıza almamız, yüzünü güldürmeye çalışmamız görülmeye değerdir.
En temelde güven duygusudur misafirperverlik. Dışarıdan ortama dahil olanları sahiplenen, kucaklayan, güler yüzlü, anlayışlı güzel insanların oryantasyon eğitimidir. Bu özel insanlar, yabancı olana ellerinden geleni yapan, güvende hissetmesini sağlayan sosyal tutkallardır. Onlar gelişmiş empati güçleri sayesinde uyum sağlamaya çalışan konukların hislerini tüm hücrelerinde hissederler, halden anlarlar en sade haliyle.
Nazik ve ince fikirli bu özel insanlara, ne mutlu ki, Dursunbey’de sıkça rastlarız. 2006 yılında tayinimin Şırnak’tan Dursunbey’e çıkmasından sonra ailem kısa süre yanımda kalmıştı. O zamanlardan beri dillerinden düşürmedikleri güzel dostları nedeniyle hala Dursunbey’e aidiyet duyarlar. Yanıma gelme fırsatları olduğunda özlem gidermek, eski dostlarıyla buluşmak için koşarak gelirler. Zira o dönem öylesine yakından ilgilenilmiş ve öylesine hoş tutulmuşlardır ki, bu güzellikler hiç akıllarından çıkmaz. İşte bu yüzden Dursunbey’in en büyük zenginliklerinden biri olan bu değeri burada tanıdığım en misafirperver insan üzerinden işlemek istedim. Daha bilmediğim birçok Fikriye Teyzeler olduğuna eminim. Bu yazımı Fikriye Mihyaz nazarında konuksever tüm Dursunbeyliler için yazıyorum.
Öylesine ince düşünceli, öylesine kibar biridir ki Fikriye Teyze, ne zaman karşılaşsak nezaketine ve ince tavırlarına hayran kalırım. Halk arasında“Güngörmüş” diye tabir edilen, dolu dolu bir hayat yaşamış, merhum eşi Fikret Mihyaz’ın işi sayesinde Dursunbey dışında yıllarını geçirerek farklı kültürleri deneyimlemiş özel bir insandır. 1995 yılında hakkın rahmetine kavuşan eşi ile yıllarca Adana, Adıyaman ve Urfa’da yaşamıştır. O günlerini büyük bir özlemle anıyor. Yurdun farklı yerlerine gitmenin, oradaki insanları tanımanın büyük bir kazanç olduğunu, yaşam algısını tamamen değiştirdiğini ve önyargılarını tümüyle ortadan kaldırdığını ifade ediyor. İşte o yüzdendir ki şimdi memleketin neresinden gelirse gelsin herkese aynı ilgiyi gösteriyor. Farklılığın zenginlik olduğunu yaşayarak test etmiş ve kendi hayatına uyarlamıştır Fikriye Mihyaz.
İnsanın gözünün içine bakıp, laf olsun diye hal hatır sormaz o. Değer verdiğini, önemsediğini hissedersin tüm hücrelerinde. Hiçbir çıkar gözetmeksizin sadece ve sadece varoluşa, insana duyduğu saygıdır onu özel insan yapan. Hiç tanımadığı biriyle karşılaştığında tuhaf önyargılarla tutum belirleyenlerden değildir. İlk tepkisi sıcak bir tebessüm ve içten bir merhabadır. Ne kadar da çok yanılmışızdır yaşamda. Hani o “elektrik” alamadıklarımızın birçoğu vazgeçilmezimiz olur ama yine de vazgeçemeyiz yabani tutumlardan. Gereksiz yere set koyup zaman kaybeder, sırf bu yüzden daha az tat alırız yaşamdan. Fikriye Teyze gibiler yapmacık tavırların zaman kaybı olduğunu iyi bilirler. Dost elini önüne gelene uzatır, kadir kıymet bilenlerle de vakit kaybetmeden dostluk köprülerini kuruverirler. Yolda yürürken bir selamı esirgemezler. Dostları akıllarına geldiğinde telefon etmekten erinmezler, içlerinden geldikçe sevdiklerinin gözünün içine bakıp bir iltifatı çok görmezler.
10 Ağustos 1941 yılında doğmuş Fikriye Teyzemiz. Allah uzun ömürler nasip etsin. İyi ki onu tanımışım. Ondan gördüğüm ve hayatıma uyarlamam gereken birçok incelik var. Bu yüzden anlatma gereği hissettim; hem o güzellikleri aklıma kazımak hem de bu özel insanı başkalarına tanıtmak için.