Kimin eli var?
Anayasa Mahkemesi, mahkemelere tarihe geçer tarzda bir ders verdi:
“Göreviniz yetki tartışmak değil, ihlalleri gidermek. Anayasa Mahkemesi kararları denetlenemez.”
Bu dersin sebebi, yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaması, tahliye kararlarına direnmeleri.
Haliyle bu durum yeni bir hak ihlali yaratıyor.
Zaten buna da dikkat çeken Yüksek Mahkeme, tahliye kararı uygulanmayan sanık lehine, ikinci bir hak ihlali yaratıldığı için bu kez 30 bin TL tazminat ödenmesine hükmetti.
Yerel mahkeme yargıçları ceplerinden ödeseler ya bu tazminatı ve benzerlerini…
O zaman şak diye uygulanmaz mı Anayasa Mahkemesi’nin dediği.
Uygulanır.
Ama yerel mahkemelerimiz, normlar hiyerarşisini yok sayarcasına son zamanlarda Anayasa Yargısı’na kafa tutar hale geldiler.
Neden?..
Nasıl bir hukuk kafasıyla?..
O zaman yerel mahkemedeki sanık da yerel mahkemeye kafa tutsun.
Hatta tam kabile devletine dönüşelim(yoksa dönüşmek üzere miyiz?); herkes bildiğini okusun.
Hukukun alfabesinin ilk kurallarındandır:
Anayasa Mahkemesi herkesi, her kurumu ve yerel mahkemeleri bağlar.
Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamak Teksas’ta kovboyculuk oynamaya benzer.
Ama çoğu kez ters teper.
Peki, bilmezler mi yerel mahkeme hâkimleri bunu.
Bilmiyorlarsa kürsüde işleri ne?
Biliyorlarsa Anayasa Mahkemesi kararına yorum getirip uygulamamak neyin cesareti?
Deli cesareti mi?
Mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin dediğine kulağını kaparsa yargı sistemi güven verir mi?
Birbiriyle savaşan ve didişen mahkemelerin olduğu bir ülkede hukuk devleti yara almaz mı?..
Bunca yarayla adalet ayakta kalabilir mi?
Tel tel dökülen, saçma sapan sebeplerle uzayıp giden, yargılama süreci kısalsın diye açılan istinaf yolu da tıkanan, Yargıtay’a giden bir dosyanın dört beş yıl gelmediği bir yargılama sisteminin neresindeyiz?
Geciken adalet, adalet değilse; nerede?
Ne zaman gelir?
Dava açarken sözde ne zaman biteceği baştan vatandaşa iletilen “hedef süre” içinde gelir mi bu adalet?
Yerel mahkemelerden öyle kararlar çıkıyor ki saç baş yolabilirsiniz.
Aynı konuda aynı nitelikli aynı hukuki gerekçelere dayanan bir davada aynı mahkemeden biri beyaz, biri siyah karar çıkar mı?
Çıkmaması gerek.
Çıkıyor.
Usulü katleden, üç kere üç kaç eder gibi basit bir işlem için dahi dosyayı bilirkişiye sevk eden, en basit davayı bir hafta sonraya bıraksa bitirebileceği halde dört ay sonraya erteleyen hakimlerimiz ile yargıya karşı vatandaş ne yapacak?..
Nasıl adil, hızlı, doğru yargı?..
Mahkeme mahkemeye kafa tutabilir mi?..
Hele hele ilk derece mahkemesi, yüksek mahkemeye?..
Bu nasıl bir özgüven?
Nasıl bir hukuki garabet?
Nasıl bir yanlış?
Elim elim üstünde oyunu mu oynuyor yerel mahkemeler?..
Anayasa Mahkemesi ve uymakla yükümlü olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları karşısında yargının tek yapması gereken şey, gösterilen hataları gidermektir.
“Tahliye kararı vermelisin, hak ihlali var” diyor Anayasa Mahkemesi.
Yerel Mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararına yorum getiriyor, kendince uygulamama gerekçesi buluyor, bulduğunu sanıyor, hukukla alay ediyor.
Sabrı taşan Yüksek Mahkeme, ültimatom gibi ders veriyor:
“Laf yapma, ihlali gider”
Yargının yargıyı kaale almadığı bir ülkede…
Sonra da “yargıya güven” mi arayacaksınız?
Nerede?
Hak getire!