23 Haziran İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminden sonra umutlandık, AKP’li yılların sonu görünür oldu sanki.
İnşaat sektörüne dayalı ekonomik modellemede ipin ucu çoktan kaçmıştı. Ekonomide durgunluk ve gerileme sanayiyi, daha çok da tarımı vurdu. Milli gelir düştü, işsizlik, özellikle de genç işsizlik patladı. Yoksul, daha yoksullaşa dursun, saadet zinciri de gerildikçe gerildi. Sistem, ekonomiyi döndürmede her geçen gün daha da zorlanmaya başladı.
Yandaşlar ve müttefikler ile kurulan ilişkinin akamete uğramaması için verilen sözler yerine getirilmeli, tekerin dönmesi güvence altına alınmalıydı. Dağı taşı JES’e, HES’e, altın madenine açmak yandaşı; daha fazla dolaylı (haksız) vergi toplamak devleti rahatlatacaktı. Çılgın projeler ise umudu tazelemek için gerekliydi.
“Dini Duygular”, olmadı “Milli Duygular” üzerinde de daha fazla çalışmak, ayar çekme sanatını ilerletmek lazımdı. “Terörist” söylemi, karşıt ittifakın önünü alacak caydırıcı ölçüt olarak oldukça iş görüyordu. İçeride/dışarıda gözü kara, fütursuz, tehditkâr, yeri geldiğinde müdahaleci olmak, güvenliğe yatırım yapmak şarttı. Fakat bu cenahta öte yandan lidere güvenin, geleceğe güvenin sürekli aşınmakta olduğu da açıkça görülmeye başladı.
Peki ya muhalefet, İstanbul Belediye seçimi sonrası, iktidar değişimini hızlandırmak, olgunlaştırmak için, polemik savaşları dışında bir hazırlık yaptı mı?
Türkiye, ekonomik, sosyal, kurumsal düzeyde olduğu kadar moral değerlerin yıpranması noktasında da, insani düzeyde de giderek derinleşen bir krizi yaşıyor. Çoğu AKP iktidarı altında yaşanan son 25-30 yılda gelindi bu noktaya.
Aslında bu krizi, bütün dünya yaşıyor. Modernleşmesini tamamlayamamış Türkiye’de ise, kriz neredeyse çöküşe dönüşmüş durumda. İktidarıyla, muhalefetiyle, kurumsal alt yapısıyla bütün toplumu içine almış durumda.
Bu girdaptan kurtulmak için; siyasi, ekonomik, eğitimsel yeni bir kurumsallaşma süreci başlatmak lazım. Bir “yeniden yapılanma” lazım. Bu olacak ise, “Din” ya da “Millet” temelli merkezileşmeden vazgeçme zorunlu. Avrupa bunu yaptı.
Türkiye’de Türk Sorununu (Kürt Sorunu), İrtica tehdidini bertaraf etmenin; eğitim, sağlık, hukuk alt sistemlerinde yaşanan çözülmenin panzehiri yerelleşmeden, merkezi yönetimden yerel yönetimlere yetki devretmekten geçiyor. Büyükşehir Belediyelerini daha özerk biçimde yeniden yapılandırmaktan geçiyor. Valilik kurumunu gözden geçirmekten geçiyor. Anayasayı uzlaşmanın, halkı devlete karşı güvence altına almanın belgesi haline getirmekten geçiyor. Yasama meclisler elinde, yürütme ağırlıklı olarak yerel yönetimler elinde; devletin hukuk, ekonomi ve denetim işlevleri bağımsız kurullar elinde yeniden kurumsallaşmalı.
Sorun, ancak bilimsel yaklaşımla, âdemi merkeziyetçi temelde, kimseyi dışarıda bırakmayan bir katılımcılıkla, demokratikleşmeyle, laikleşmeyle çözülebilir. Hedef, Türkiye’yi doğal yaşama zarar vermeden kalkınabilen, çağdaş bir devlet haline getirmek olmalıdır.
Kendini bu sürece hazırlayacak iradeyi ve imanı ortaya koyan siyasi güç, yeniden yapılanmada başat rol oynayacak, burası çok açık. Soru: Muhalefet buna hazır mı, bu sürecim parçası olmak istiyor mu?
CHP ve HDP’de kurultay takvimi işliyor. HDP 20 Ocak’ta, CHP muhtemelen Nisan Ayı sonunda kurultayını yapacak. Bugünlerde her iki parti de ilçe, il kongrelerini tamamlamakla meşgul. Peki bu kongrelerde neler tartışıldı, neler tartışılıyor? Tartışılanlarda böyle bir hazırlığın ipuçları görülebiliyor mu?
Balıkesir CHP’nin ilçe kongrelerinde, bir “iktidara hazırlık” lafıdır gitti, ne güzel! CHP’nin yeni seçilmiş 13 İlçe Başkanı 16 Şubatta yapılacak il kongresine dönük görüşlerini ortak bir bildirge ile kamuoyuna açıkladılar. İlçe başkanlarının bildirgesinde “kurumsal değişimler yerine bireysel değişimlerin kolaycılığına teslim olmanın örgütü ve tabanımızı en az AKP karanlığı kadar olumsuz etkilediğinin farkındayız” deniyor. Bu öz eleştiriyi ve arkasından dile getirilen “kurumsal yenilenme” talebini çok önemli ve değerli buluyorum. İlçe başkanları sorunu çözecek kilit taşını görmüş.
Fakat, bizzat bu talebi dile getirenler bu talebin gerektirdiği uzlaşmayı sağlayamadılar. Bunun sağlanamadığı yerde dile getirdikleri “kurumsal yenilenme” talebi ile bir il başkanı adayına, üstelik geçmişte parti içinde bireysel, duygusal tepkileri ile dikkat çeken, sert biçimde eleştirilen bir adaya destek verme davranışları arasında sizce de esaslı bir tutarsızlık yok mu?
Türkiye’nin son 25-30 yılına damgasını vuran çöküşün, insan malzemesinde, moral değerlerde bugün ortaya çıkardığı tahribat büyük. Bu tahribatın daha fazla çürümeye yol açmaması için, muhalefetin kendini toplaması, birlikte kafa yormayı, mücadele etmeyi, sonuç almayı öğrenmesi lazım.
Sorunu, böyle bir perspektif içinde tartışmazsanız havanda su döversiniz.