Sabahattin Ali’nin romanlarındaki birinci derecedeki kahramanlar, kendilerini bir çıkmazın içerisinde bulur. Bu çıkmaz, onların pasif olmaları ve bulundukları şartlara boyun eğmeyi tercih etmelerinden doğar.
Yalnızlıklarını ve mutsuzluklarını sonlandırmak istemezler. İçinde bulundukları durumu kabul ederler. Bu kabulleniş, güçlü bir inançtan ya da idealizmden beslenmez. Kahramanların kendi acizliklerinden ve acı çekmeyi seven melankolik kişiliklerinden kaynaklıdır.
Sabahattin Ali’nin romanlarındaki bedbin, yalnız ve melankolik kişilikler, hayatın güçlükleri karşısında mücadele etmez. Kötü şartları değiştirmek yerine, genellikle bu durumdan uzaklaşmayı tercih ederler.
Söz konusu olan bu kaçış, yaşadığı çevreye uyum sağlamayan kahramanların doğaya yönelmesini ve kendi iç dünyalarına kapanışı beraberinde getirir.
Romanlarda, tabiat konusu oldukça derin ve ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Tabiat teması, Jean-Jacques Rousseau’dan esinlenen ve geliştirilen bir temadır. Ve Sabahattin Ali’nin edebiyat dünyasındaki aşamalı gelişiminin bir sonucudur.
İnsan doğuştan iyidir. Ama onu cemiyet hayatı bozmuştur. İnsan, iyiliğini ve saflığını yeniden bulmak ve yeniden kazanmak için doğaya hayatına yönelmelidir. Bu gibi görüşleri içeren tabiat teması, roman kahramanlarının sığınağı olmuştur.
Sabahattin Ali’nin romanlarındaki bu tema, bir tabiat kültüne dönüşmüştür. Özellikle tabiata ilişkin yapılan tasvirler, roman kahramanlarının ruh hâllerini anlatmaktadır.
Sabahattin Ali, sosyal adaletsizlik temasını dikkat çekecek bir şekilde ‘’Kuyucaklı Yusuf’’ adlı romanında işlemiştir. Diğer romanlarında ise sosyal adaletsizliğe aydın yozlaşması, adam kayırma ve suiistimal gibi durumları işleyerek yer vermiştir.
Bir önemli tema ise yozlaşmadır. Bu tema, daha çok cemiyetin üst tabakalarını oluşturan zengin veya okumuş kesimlerin anlatımında görülmektedir. Sahip olunan para, nüfuz ve makam-mevki gibi güçler, güçsüz ve zavallı insanların mutsuzluğuna sebep olacak şekilde kullanılmıştır. Bu kişiler ahlaki açıdan yozlaşmış insanlardır.
Yozlaşma teması; Sabahattin Ali romanlarında, insanın köklü ve soylu değerlerden uzaklaşması üzerine kuruludur. Doğadan ve doğallıktan uzaklaşan insanlar yozlaşır. Ve bütün insanlık hasletlerini yitirirler.
Sabahattin Ali, hiç şüphesiz Türk edebiyatında önemli bir kalem ve çok yönlü edebî bir kişiliktir. Onun, bu tür vasıflara sahip bir edebî kişilik olmasında edebiyat anlayışı, dünya görüşü, kısa ve gizemli hayatı ile hazin ölümü gibi nedenlerin etkili olduğu söyleyebiliriz.
Başka bir ifade ile Sabahattin Ali bir taraftan usta bir edebiyatçı olarak özgün varlığını kanıtlamıştır. Bir taraftan da aydın kimliği ile kendi ülkesine ve toplumuna yabancılaşmamıştır. Ve hümanist kişiliği ile bir aydın olarak karşımıza çıkmıştır. Bu özellikleri ile konuşulduğu kadar, gizemli ve hazin ölümü ile de her dönem ilgi gören bir kişiliktir.
Başarılı bir edebiyatçı olmasında, O’nun, eserlerinde bütün bu özelliklerini dengeli bir şekilde icra etmesi ve bunu yerine getirirken herhangi bir aşırılığa kaçmaması yatmaktadır.
Kendisi ideoloji sahibi biridir. Ama eserlerinde ne sistematik ne de uygunsuz bir ideoloji propagandası söz konusudur.
Sabahattin Ali’nin eserlerinde sanatını anlatan güçlü bir üslup vardır. Kullandığı dil süslü değildir. Ama gelişigüzel özensiz bir Türkçe de kullanmamıştır. Yazdığı eserlerde Türkçe’nin anlatım zevkine, zenginliğine ve ifadedeki güzelliğine tanık olmaktayız.
Sabahattin Ali’nin eserlerinde aşk da vardır, sosyal ve ekonomik gerçeklikler de doğa ve şehir yaşamı da vardır.
Sabahattin Ali; insanı, hayatın bütünlüğünde kavramayı başarmıştır. İnsanın şekillenmesinde söz konusu olan bütün unsurları da olduğu gibi anlatmayı da başarmış bir usta edebiyatçıdır. Bütün yazdıklarını, bir hayatın içindeymiş gibi doğal bir şekilde aktarmayı başarmıştır. (Devam edecek.)