Sabahattin Ali’nin hikâyelerinde, klasik bir olay düzeni vardır.
Her hikâyenin olay örgüsü, “giriş-gelişme- düğüm ve çözüm” sırasını izler.
Her hikâyenin bir konusu vardır.
Her konu, bir olaya dayanır.
Her olay, belli bir zaman mekân diliminde yaşanır.
Usta yazarın hikâyeleri, ani ve beklenmedik sonlarla biter.
Sabahattin Ali, hikâyelerinde kendini mümkün olduğunca saklar.
Bunun yanı sıra Sabahattin Ali’nin hikâyeleri, doğrudan gözleme dayanır.
Gözlemleri ya kendi başından geçen olaylardan ya da herhangi bir vesile ile tanıdığı insanlardan dinlediği olaylardan oluşur.
Sabahattin Ali, biçim olarak Ömer Seyfettin geleneğini sürdürmüştür ve geliştirmiştir.
Sabahattin Ali, masa-başı hikâyeciliği hatasına düşmemiştir.
Kendi iç gelişimini aşamalı bir şekilde tamamlamıştır.
Gözlemci gerçekçilik anlayışından toplumsal ve eleştirel gerçekçilik anlayışına ulaşmıştır.
Sosyal adaletsizlik, Sabahattin Ali’nin hikâyelerinde en çok işlenen temalardan biridir.
Romantik karakterli hikâyeleri bir tarafa bırakılırsa, hemen hemen hikâyelerinin ana temasını veya ana temayı kuran çekirdek niteliğindeki ara temaları, sosyal adaletsizlik probleminin oluşturduğu görülür.
Yozlaşma, Sabahattin Ali’nin hikâyelerinde karşımıza çıkan önemli bir diğer temadır.
Hikâyelerdeki yozlaşma; fertlerin kişilik açısından yozlaşması, mesleki açıdan yozlaşma (okumuş-aydın kesimin yozlaşması) olarak gruplandırılabilir.
Başka bir tema da bürokrasi temasıdır. Ve Sabahattin Ali’nin bürokrasiyi eleştirmesidir.
Yazar, yaşadığı devrin yapısındaki çarpık sistemi ve bu sistemi yaşatan, koruyan kişiliksiz zihniyeti eleştirir.
Bürokrasinin hantallığı, insanları mağdur eden yönü ve bazılarının kendileri için haksızca kullanılması hikâyelerde eleştirel bir üslupla ele alınmıştır.
Kaçış teması da önemli bir tema olarak karşımıza çıkar Sabahattin Ali hikâyelerinde.
Kaçış teması, yazar tarafından bireyin dış dünya ile uyumsuzluğunu çoğu zaman mekâna bağlı olarak algılaması olarak işlenmiştir.
Başkaldırı (isyan), Sabahattin Ali’nin ele aldığı bir diğer temadır.
Sosyal bünyedeki haksız ve dengesiz gelişmeler, fertleri veya belirli grupları bu haksızlıklara karşı çıkmaya zorlar.
Genellikle isyan, toplumdaki haksızlıklar karşısında bireysel, pasif, içe dönük ve edilgen bir tepkiler şeklindedir.
Sabahattin Ali’nin romanlarında aşk; ani ve şiddetli bir duygu travması gibi başlar.
Kısa ömürlü beraberliklere dönüşür. İnsan ruhunda derin ve kapanmaz yaralar açan uçurumlara benzer.
Sabahattin Ali’nin romanlarında göze çarpan en önemli temalardan birisi de bedbinliktir.
Bedbinlik; hayatla, insanlarla ve kendisi ile sağlıklı iletişimler kuramayan ve bu yüzden her şeye sırt çeviren insanın içine düştüğü çıkmazın bir yansımasıdır.
Romanlarda; hayattan zevk alan kimseler, ten zevklerine bağlı yaşayan, paranın ve mevkiinin yozlaştırdığı insanlar olarak anlatılmıştır.
Romanlardaki kahramanların çoğu, hayattan zevk almayan, bu yüzden yaşamayı anlamsız bulan umutsuz tiplerdir.
Bunlar, kendilerini yalnız, yabancı, sevilmeyen ve boşlukta hisseden kişilerdir. Hayattan koparak kendilerini bedbaht addeden ve mutsuz olanlardır.
Diğer bir tema olan yalnızlık, iki farkı şekilde işlenmiştir.
Birincisi; herkese benzememe arzusunda olan kahramanların, yalnızlığı bir kurtuluş aracı olarak görmeleridir. Bilinçli bir yalnızlığa yönelmeleridir.
Yalnızlığın ikinci anlatım tarzı ise; önceden varlığının bile farkına varılmayan bir duygunun, olaylar karşısında çaresiz kalan insanın karşısına bir kurtuluş yolu olarak çıkmasıdır.
Bu tür roman kahramanlarının yalnızlığı, hayatın ortak yürüyüşüne katıldıktan sonra başlar. (Devam edecek.)