Genel olarak bir yazının bütününü okuyunca çıkarırsınız sonucu veya yine daha ziyade yazının sonlarındadır verilmek istenen mesaj.
Hatta köşe yazısı okumayı sevmeyenler, uzun yazıya dayanamayanlar, yazının ilk cümlesini ve ortadan bir iki satır okuduktan sonra son paragrafa atlarlar direkt olarak; yazan ne demiş diye..
Bu kez yazının dediğini baştan söyleyelim de sonra girelim konuya, tek cümleyle ifade etmek gerekirse:
Çevre için poşetin paralı hale gelmesi faydalıdır, doğrudur ve Türkiye için geç dahi kalmış bir karardır.
Nokta.
Ama…
Tuhaflıklar diyarıyız ya…
1 Ocak’tan bugüne kıyamet kopuyor, sosyal medya yıkılıyor, haber bültenlerinde çeşit çeşit protestolara şahit olunuyor da bir şeyi anlamadık…
Protestolar poşetin paralı hale gelmesine mi, yoksa 25 kuruş olmasına mı?..
Gözleyebildiğimiz kadarıyla paralı hale gelmesine.
Yani 5 kuruş da olsa, yine küfeyle markete giren, el arabasını yanaştıran, aldıklarını cebine tıkmaya çabalayan vatandaş görecektik ihtimal.
Lakin garibiz işte.
Poşet paralı hale neden geldi onu unuttuk.
Çevreyi en hızlı tahrip eden ve her tür çevresel değeri mahveden ülkeler sıralamasında ilklerde olmakla beraber…
Ormanların içine maden sahaları açmak…
Cennet nehirleri HES’lerle öldürmek..
Ağaçtan çok RES dikmek..
Tüm sahilleri betona teslim etmek…
Denizleri atık alanına çevirmek, yeşilleri kent çöplüklerine dönüştürmek…
Çevreyi koruyan uluslararası antlaşmaları imzalamayan birkaç ülkeden biri olmak bir yana…
Saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çevresel kötülüklere gark olmuşken “çevreyi poşet mi kurtaracak” diye bir soruyu soramayız yine de.
Çevre adına neyle ne kadar katkı sağlanırsa katkı katkıdır.
Poşet, en büyük doğa düşmanlarından biridir. Markete girdiğimizde 1 Ocak’a kadar kaçımız lüzumsuz poşet almıyorduk fazladan?..
Bir poşete sığacak ürünleri 3 poşete yaymıyor muyduk?..
Hatta ihtiyaç için poşet içine sekiz on poşet atanlarımız yok değil miydi?..
Market kasiyerlerine sorun, ne insan manzaraları yaşıyor onlar.
O yüzden poşet kullanımının azalması, azaltılması fayda mıdır, faydadır.
Ama paralı olunca kıyamet koptu, kopuyor, kopmaya devam da edecek.
Çünkü poşet, sokağın içindedir. Herkesle birebir yaşar, hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.
O nedenle rakam değildir önemli olan, 5 kuruş olsa da kafalarda var olan “poşete de para mı verilirmiş” bakış açısının ortaya çıkmasıdır görünen, o kadar.
Oysa Avrupa’nın pek çok ülkesinde bilmiyoruz kaç yıldır paralı poşetler… Kimse de bizim gibi isyan etmedi, poşet aforizmalarına girmedi oralarda.
Lakin; otoyolda araç sürmek uçakla gitmekten pahalı hale geldi; otoyola verdiğiniz ücret neredeyse o yolculuk için vereceğiniz benzin ücretini yakaladı; elektrik faturalarında abuk oranda bir dağıtım bedeli ve sanki tek kanallı devirde yaşanıyormuş gibi TRT payı ödemeye devam ediyoruz; Euro ve USD, dalgalandıkça batar haldeyiz, kobi-esnaf-çiftçi bitik vaziyette, hayvancılık öldü, icra dosyalarındaki artış her yıl rekorunu egale ediyor, gazeteler kapanıyor, kitabın kdv’si artırılıyor, leblebi gibi pompalı satılıyor, yüzlerce yüksekokul bölümü popülizm ile açıldığı için kapanıyor, lise öğrencisi öğretmenini okulda silahla vuruyor, bir mahkeme savunma yapan avukatı ruh sağlığının incelenmesi için sevkediyor, Meclis’de vekiller her gün boğaz boğaza, seçimlere 80 gün kalmış daha adaylar yok….
Uzatın uzatın uzatın… Gık çıkarmayan toplum 25 kuruşla neredeyse topyekün ayakta ve isyanda…
Ne denilebilir bilmiyoruz; uzman işi çünkü bu tablo.
Ve bakınız, poşetin 25 kuruş olmasıyla ilgili Psikaytri Uzmanı Doktor Levent Dövüşkaya ne demiş:
“Poşetin doğaya daha az zararlı bir alternatifi tüketiciye sunulmaz zaten asıl amaç, büyük marketlerin poşet masrafını azaltmaktır. Pet şişeden her türlü besine kadar, her yanımız plastiktir ama bu tür plastiğin patrona maliyeti, ürünün fiyatına zaten eklenerek telafi edilmiştir.Sistemin çevreci söylemleri, çevrenin önemsememesinin maskesidir; iyi maske, kapitalist sistemdir. Sistem, ‘Doğayı fabrikalarımla ben kirletiyorum’ demez, ‘Haydi, su tasarrufu yapalım, doğayı koruyalım.” der; “Ekonomik açıdan tamamen küresel sermayeye bağımlıyız’ demez, ‘Haydi halkım, yastık altındakilerini bozdurun, her şey sizin elinizde’ der. Devam edersek ‘Çevreyi, sanayi uğruna katletmek zorundayım’ demez, ‘Poşet almayalım, çevreyi koruyalım’ der.”