featured
  1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. BAŞÖĞRETMENE SELAM MÜCADELEYE DEVAM

BAŞÖĞRETMENE SELAM MÜCADELEYE DEVAM

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, devrimin ülkeye ve topluma yayılması görevini de öğretmene verirler.

En başta “Başöğretmen Atatürk”, öğretmene böylesine yüce ve onurlu bir misyon yüklerler.

Bu misyonla, öğretmenliğe özgü, özel bir onur, saygınlık ve kutsiyet de yükleyip armağan ederler.

İşte bu misyonun gereği olarak öğretmenler, Atatürk Cumhuriyet’inin hem geleceği ve hem de garantisi olarak görülürler.

Fakat bu misyonu yüzünden de öğretmenler, Cumhuriyet devrimi karşıtı güçlerin, akıl ve bilim karşıtlığından beslenenlerin sürekli hedefinde olageldiler.

Bu yüzden denilebilir ki, bu ülkede “öğretmenlerin tarihi, Cumhuriyet yıkıcılığına, akla ve bilime karşı direnişlerinin de tarihidir.” denilebilir.

“Çok sağ partili döneme” geçildiğinden bu yana, özellikle de bütün sağ iktidarlar boyunca, karşı devrimin ısrarla, hiç değişmeden ve kesintisiz olarak da sürdürdüğü “öğretmen(liğ)in toplumsal saygınlığı”na yönelik politikaları ve uygulamaları hiç değişmedi, hiç eksilmedi.

Bugün ise zirvesine yükseldi.

Özellikle ve öncelikle, öğretmeni ekonomik olarak “güçsüzleştirme” yoluna gittiler.

Böylece hem “toplumun öğretmene saygısını” ve hem de kendine olan “mesleki özsaygısını” yitirmeleri amacı güdüldü.

Ne yazık ki bu yönde başarı sağlandı ve amaca da ulaşıldı!

Ayrıca, akıl almaz idari bürokratik baskıların ve yıldırmaların her türlüsü de cabası.

Çok yönlü politik baskılar, sürgünler ve sindirmelerin olancası…

Yerel güçlerin, sözde hatırlıların, feodal eşrafın ve tutucu bağnazların tacizlerinin daniskası…

Daha başka neler neler karşısında hep itilip kakılan, sahipsiz, desteksiz, güçsüz bırakılan öğretmen hep yalnız ve de kimsesizdir.

Yaptığı işin niteliği, önemi ve değeri ile orantısız olarak öğretmenin sayısı çok ancak “adı yok” hükmündedir!

Önce eğitimcilik misyonu ile mesleki varlığı gözden düşürülen öğretmen, bugün artık “eğitimci öğretmen” değil, sadece herhangi bir “işgören”dir.

Durmadan, değiştirilen sözde “eğitim öğretim modelleri” adına öğretmenler, adeta kendi kendini bile tanıyamaz, tanımlayamaz, savunamaz ve koruyamaz duruma getirilip, onu uluorta sahipsiz bırakan bir yapıya hapsedilmiştir.

Öğretmen neredeyse her önüne gelenin, gücü yetenin, yetmeyenin çok yönlü tacizine uğratılmaktadır.

Adeta “Gelen geçen, mevlayı seven vursun!” istenmektedir.

Bir güvencesi, garantisi olmaksızın açık denizlere salınmış, yelkensiz teknede gibidir.

Bugün artık öğrencisinden velisine kadar, iktidar partisinin uzantılarından il-ilçe milli eğitim hatta okul müdürlerine ve müfettişlere varana kadar, öğretmen inanılmaz, akıl almaz saldırı, şiddet, yaralama, taciz, sürgün sarmalına kıstırılmış haldedir.

Her gün, iktidar merkezli olarak, Cumhuriyetle temelleri atılan modern “okul-öğretmen” bütünlüğü, çağ dışı uygulamalarla yok edilmektedir.

Mesleki anlamda manevi bir ağırlığının ve toplumda saygınlığının kalmaması için öğretmen adeta “şamar oğlanına” çevrilmiştir.

Bütün bunlar rastgele değildir, taammüden yani bilerek ve isteyerek yürütülen bir yaklaşımın sonucudur.

Özellikle son yıllarda, doğrudan iktidar merkezli olup, doruğa çıkan “öğretmeni itibarsızlaştırma” süreci, çok yönlü olarak yürütülmektedir.

Sayıları azalsa da meslek onuruna sahip çıkmaya çalışarak boyun eğmeden direnen öğretmenler, yerlerde sürünüp, hayasızca itilip kakılmaktadır.

İktidar gerçek anlamda bir öğretmenden yana olmayıp, kendine kapıkulu aramaktadır.

Çağ dışı amaçları uğruna “öğretmeni” araçsallaştırmaktadır.

Doğrudan “mektep, medrese” kafasındadır.

İktidarın kendi mekanizmalarında üretip yetkilendirdiği “meslek diplomalı” çoğunluk ise iktidarın adeta uzantıları olan sözde sendikalar aracılığı ile adeta “öğretmenliği yozlaştırma” siyasetinin işlevsel birer gönüllü aracı, elemanı gibidirler.

İktidar, eğitim öğretim alanına yönelik tahribatını bunlar üzerinden yürütmektedir.

Bütün kadroları bunlar üzerinden kontrol etmektedir.

Yetkinlik, yeterlilik ve liyakatı reddetmektedir.

Buna alet olmayanlar için de sözde bakanları zaten yoksaymaktadır.

İktidar, birkaç kuruşu alabilmeleri için sözde sınava tabi tuttuğu öğretmenlere yönelik çıkardığı sözde uzmanlık vb etiketlerle, ülkenin yeni kuşaklarına, ulusun bek’asına, topluma, eğitim alanına ne kadar büyük kötülük ettiğinin aslında farkındadır.

Bunu bilerek, isteyerek ve taammüden yapmaktadır.

Toplum katında kendilerine herhangi bir “işgören” takımı gözüyle bakılmasına yol açan iktidar politikaları karşısında bugün gerçek öğretmene düşen, mesleği ile doğru orantılı olarak, topyekün bir “saygınlık-itibar mücadelesi” sürdürmektir.

Bu, aynı zamanda öğretmenliğin “özüne dönmesi için” gereklidir.

Öğretmeni itibarsızlaştırmaya karşı koymak demektir.

Durumun artık çoktan “farkına varma” bilincidir.

Bu bilinç, 24 Kasımlar ve 5 Ekimler üzerinden de olsa, sorunun kaynağını görebilme işidir.

O halde, her 24 Kasım’ı öğretmenler, emekleri, kişilikleri ve mesleki onurları adına yeniden içselleştirip güncelleyebilmelidir.

Öğretmen, iktidarların ve uzantılarının emir kulu değildir.

24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, öğretmenliğe yönelik her türlü, çok yönlü itibarsızlaştırma politikalarına karşı bütün öğretmenlerin birlikte mücadele ve dayanışmaları kaçınılmazdır.

Başta, Başöğretmen Atatürk ve onun izinden yürüyen bütün öğretmenleri, öğretmenleri alınmış kürsüleri yürekten selamlarım.

0
sevdim_bunu
Sevdim Bunu
0
_ok_sevdim_bunu
Çok Sevdim Bunu
0
g_ld_rd_
Güldürdü
0
karars_z_m
Kararsızım
0
bu_ne_bi_im_bi_ey
Bu Ne Biçim Bişey
0
k_zd_rd_n_z_beni
Kızdırdınız Beni
BAŞÖĞRETMENE SELAM MÜCADELEYE DEVAM
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Balikesir24saat ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!